22 Mayıs 2013 Çarşamba

Muhteşem Yüzyıl: Why so fakir? :((

Merhaba, umarım, iyisinizdir, ben de fena değilim, falan filan ve sadede geliyorum: BANA BUNU YAPMAYACAKTIN MUHTEŞEM YÜZYIL!
Madem bir hibinelik edip son anda kolaj bölüm yayınlayacaktın, o fragmanları yayınlayıp bana tüm hafta "ooovv Lütfi Şah'tan tekmeyi yemeden bir kez meme elleyebilecek mi?", "Gülfem yasak aşkına bir şey olacak diye üçbuçuğa bağlayacak mı?", "Nigar gebereyazmadan İbrahim'in mezarındaki çalı çırpıya son kez sürtebilecek mi?", "Haticem'in saçları bu bölüm yatışacak mı?" diye televizyonun başında yemek + konaklama dahil yaz kampı kurdurmayacaktın!

Senin yüzünden şu anda kafamda rahmetli babaannemden kalma bir tülbentle sıkıştırılmış patates dilimleriyle oturuyorum ki derin üzüntü kaynaklı baş ağrım geçsin :((

Yaptığın bu gödlüğün hesabını tabi ki vereceksin Muhteşem Yüzyıl, sanma ki seni çok seviyorum diye bana attığın bu kazığı görmezden gelirim, affederim, uslu uslu feysbuku açıp insanlara sataşarak acımı unuturum.

Ve işte şimdi o debdebenin, o "Hürrem'in çiğnediği sakız 100.000 akçeye satıldı" reklamlarının, Şah ve Hatice kezopatralarının "kullarımıss da kullarımıss" havalarının altındaki inanılmaz fakirliği ve dramı açıklıyorum:

1-) Karısının kürküyle sefere giden adam:

Tabi ki Süleyman! Ne sandınız, zavallı Lütfi bir punduna getirip arka bahçeye serili çamaşırlardan Şah'ın tangasını bile çalamaz, Hatice'nin zavallı kocası Hüsrev derseniz o zaten Hatice'nin tangası olduğunu hayal bile edemez :( Ama Süleyman canıms, karısını o kadar seviyor ki sefer ya da av olduğunu düşündüğüm toz topraklı, sidikli bir yere Hürrem'in kürküyle gitmiş:


              "Karımla aynı beden giyiyoruz :)) Mahidevran'ın elbisesine bacağım bile sığmaz lan"


2-) Fakirliğin dibi: Üvey annenin eskilerini giymek:

Siz bakmayın onun öyle "Ben Mihrimah, cihanın en güçlü sultanı, her dediğim yapılıyor ayol :s" dediğine, en fazla "Şeker Ağa çarşıdan bana notella alsın" demiştir de alınmıştır, onu diyor fakir. Zaten başta Taşlıcalı, sonra Bali Bey olmak üzere "yani tamam renkli gözlüsün, Rus göçmenisin ok, beyaz tenlisin ama yakamızdan düş nolur :)" diyerek bunu şutlamalarından belli olduğu üzere en fazla Farmville Cihanı'nın en güçlü sultanı olur bu kezo :D
Fakat ne olursa olsun, bir Süleyman kızı olarak Maho'nun eksi kaftanını giymeyi hak etmemişti :((


                                       "İkimiz de Kezbantozorus familyasındanız. Lan acaba?"


3-) Öyle fakir olmak ki çeyizi belediyenin göndermesi:

Bu fakirlik de yine Mişrima'ya ait. Anası "bunun evliliğinden de Hatice halasınınki gibi bir pok olmayacak ama neyse, şehzadelerim :))" diyerek Hatice'nin henüz akli dengesini yitirmeden, yani bütün gün "kocişim de kocişimm" diye gezdiği zamanlarda giydiği bir fistanını dürüp, buncağızın çeyizine itelemiş :(


      "Hahahah, Mihrimah'ın gaffam kadar memeleri bu elbiseye sığmaz, intikamımı aldım :))"


İşte sen böyle fakirler fakiri bir dizisin Muhteşem Yüzyıl, Hürrem'in dernek kurma bahaneli altın gününde giydiği elbiseyi Mihrimah'ın düğününde de giymesini felam saymıyorum acıyorum yine. FAKİR OLMASAN BU AKŞAM O YENİ BÖLÜMÜ YAYINLARDIN! Böhühühehüeğğ çok mutsuzum defooool!

Uyuma seyirci, bu dizi fakir.

Böylece Monte Cristo Kontu'nun kimden ilham alınarak yazıldığını da öğrenmiş oldunuz. Esen kalın.

17 Mayıs 2013 Cuma

Muhteşem Yüzyıl: Bennnn Nigar, ölmüyorum zuhahahah xd

Sevgili okuyucu, merhaba, afiyettesin inşallah?
Beni sorarsan, sanırım nihayet Mihrimah'ın bedduasını alarak, aşk meşk konusunda 27 yaşından sonra adeta bir tineyç mutınt ninja törtıla dönebilmenin haklı gururu içerisindeyim, "isolde hanım maşallah telefon elinizden düşmüyor 2 derstir" diye profesörden azar işitmişliğim var, ne sandın, hah :/

Oysa asıl istediğim Mihrimah gibi iğrenç bir ergen değil, Nigar denen tövbe bismillah Patriot geçirmez karı gibi ölümsüz olmak, Mihrimah'ın torunlarının görümcelerinin çocuklarına bile musallat olabilecek kadar uzun ve sağlıklı yaşamaktı.

Kimler ölmedi ki bu dizide?

- Hürrem yüzünü yaktığı halde musmutlu bir yancı olmaya devam eden Maria/Gülnihal buharlaşmak suretiyle öldü,
- Valide Sultan daş gibi olmasına rağmen, kezban kızı ve fettan gelini yüzünden imdi ürek irtularak öldü,
- You shall not pass bastonlu Daye Hatun öldü,
- Mahidevran'ı cinsel anlamda arzulamış tek insan olan bazlama surat Gülşah öldü,
- Harem kayıtlarına kısaca "404" olarak geçirilen, Mustafa'nın geçici görme kaybı ya da multiple personality yaşarken yanlışlıkla hamile bıraktığı Fatma yabışkanı öldü,
- Kezopatra Hatice'nin çilekeş kocası, dert babası İbrahim öldü,
- Çıkarayak Mihrimah'a nihayet kendisini isteyen bir koca bulan Ayas Paşa denen cibiliyetsiz öldü,

Bu esnada payitahtta verem, veba, kurdeşen, at gribi, vezir parmağı gibi pek çok salgın hastalık, deprem, küresel ısınma (bkz: Lütfi Paşa'nın yaz kış kürk giymesi), Hatice dellenmesi gibi pek çok felaket gözlemlendi. Fakat Harem'deki işinden "şirket Rus ortağa satılıyor yaa" bahanesiyle çoktan atılan, kendisine odun maşası ile bile temas etmekten imtina eden bir herifle yıllarca zorla evli kalan Nigar denen şey ne gitti, ne bitti, ne oldu, ne de öldü. Yediği her tekmeden sonra nasıl bir godoş olduğu belli olmayan Matrakçı Nasuh'a yapıştı durdu. Zehirli ok yiyip, Altar'ın oğlu Tarkan'ı iyileştiren, güya "dünyanın bütün madenlerinin eridiği havuz" görünümlü kusmuk gibi yerde haftalarca su içinde yatmaktan etleri helmelenen İbrahim'i o haldeyken bile üzerinize afiyet yedi bu karı, sonra da "ooooovv Paşa bana choq ashik <3". Sümbül başlarında olmasa o havuza Avon indirimden aldığı 5 TL'lik banyo köpüğünü döküp paşanın yanına suya bile girerdi, öyle bir azmandı kendisi.


                               "Ahahahyt, asıl bana aşıktı rahmetli (kalp) - Isolde Pargalıyan"


Mahidevran - Gülfem - Hatice üçlüsünün toplamından (Şah'ı katmıyorum, libido blocker Lütfi olmasaydı çok farkı bir potansiyel seziyorum) yaklaşık 20 kat fazla östrojeni bir başına salgılayabilen Nigar'ın evrelerini inceleyecek olursak:

- Haremde kalfa rütbesi ile garip bir cinsel gerginlikle gezmek, sanki kuytu köşelerde cariye memesi elliyor gibi durmak,
- Her gün boy abdesti almak, innasabirin çekmek, yine de İbrahim'i düşünüp her gece hallenmekten kurtulamamak,
- İbrahim gibi bir "alpha male"'in, Hatice gibi bir "kocişim ayıpçıl şeyler izlemiş yetişin kıssslarr :((" insanı ile evlendirildiğini görerek dertten yine hallenmek,
- Saçını Kaputan Mağara Adamı Paşa gibi kabartıp yüzüne örterek Hatice kılığında İbo'nun koynuna girme planları yapmak,
- İbrahim'in oklanmasını ve cıbıldak şekilde, adeta salamura Tokat Yaprağı gibi su birikintilerine basılmasını fırsat bilip kimse yokken adamı öbüşmek durmak,


                                              "Adeta bir mağara Meri Jeyn'iyim şekerim"


- Bu vesileyle İbrahim'e yattığı yerden subliminal mesajlar kaktırmak,
- Öyle godoş bir kocaya varmak ki aynı gece İbrahim'le yatak kırabilmek,
- Normalde dünyalar zekisi bir insanken (aynı ben), aşık olunca adeta bir Caillou, bir Pepee zeka seviyesine inmek (aynı ben the second),
- Akşamları İbrahim'le şarap eşliğinde Kama Sutra kitabı üzerine edebi sohbetler ederken, gündüzleri Hatice'yi ziyarete gidip "bu da ne kadar salak zaaa :d" diye düşünerek gül gül eve dönmek,
- Vah babooov, hamile kalmak,
- İbrahim'le mobilyacılar çarşılarına bebek odası bakmaya gitmeyi hayal ederken, adamın aniden "üff bitti Nigargül, darlama beni kezban mısın yha, yani what happens in Fatih Çarşamba, stays in Fatih Çarşamba" moduna girivermesi,
-  Hamileliğin sanki mal kadın forumlarına "bebişim şu kadar günlük, şu kadar aylık" sayacı koymuşcasına cümle alem tarafından duyulması,
- Hatice isimli, yılda bir halvet yanlısı, ayaklı doğum kontrol harikası kezomanço tarafından hamilelik süresince çeşitli işkencelere maruz bırakılmak, "senin bebek ölüvirdi" diye kapı önüne atılmak,
- Sultanların en muffini tarafından bulunmak, himaye edilmek, hep şans verilmek ama Hatice işkenceleri yüzünden ağır hasar gören beyinle algılayamamak,
- Evladının Hatice adlı kukusu mühürlü tarafından saklandığını yine Hürrem Sultan ve Keranacı Nasuh sayesinde öğrenmek,
- Bu arada bir hardkor enerjisi alarak Rüstem Paşa ile zorla evlenmek, ama adamın eldivenle bile sevmemesi,
- En nihayetinde seni hamile bırakıp "gachayım" diyen, onca vaadden sonra kendinden bekaret kemerli Hatice çılgınına geri dönen İbrahim'in ölmesi ve hiç "lan bu adam benimle fanfin yüzünden gözden düştü biraz da, zaten Hatice yüzünden bir gün yüzü göremedi" diye düşünmeden tüm suçu hooooop Hürrem'e yüklemek,
- İbrahim ölesiye kızı mızı unutmak, aniden bir neşe ve gülme gelmesi, her gün Şah'ın kıçından ayrılmamak, Hatice'ye "ay canım sana düz fön de yakışır ha" diyecek kadar enseye şaplak olmak,
- Rüstem denen adamın kendisini hala evde tuttuğuna, "eski alaturka tuvaletten bozma depoda yatacaksın" demeyip bir oda verdiğine bile şükretmeyip durmadan adamın kuyusunu kazmak, ama adam bir kez şöyle duvara yapıştırsa, aniden saf değiştirecek gibi bakmak,


                                      "Böyle yapınca aynı Joker'e benzedin karı, giderin sıfır"


- Rüstem tarafından davullar, zurnalar ve toplu bulaşık yıkanan reklam şenlikleriyle sokağa atılmak, ve aniden deli öpmüş gibi "kızım da kızım, evladımı verin bana" diye ağlamaya başlamak, "Patpatçı Nasuh mu neydi öyle biri vardı koşayım da iki göz yaşı dökeyim, hemen inanır salak :d" diye koşmak,
- Bakmak ki Patpatçı'dan da, Şah'tan da, hatta yeni kocası ile yalnız kalmamak için eve kedi köpek almayı düşünen Hatice'den bile hayır yok, kimse "gel de bende kal, kendi evin gibi yayıl" demiyor, "kızımı arıyorum" bahanesiyle Parga tarafına uzun ev arayışına gitmek, "ıyyy Parga da ne bitli sidikli yermiş, hemen İstanbul'a geri dönmeliyim kanks :s" demek.
- Rüstem'in nikahında "belki bu gece beni eller" diye beklerken hiç akla gelmeyen kızı için, nikahsız kalınca "Müge Hatun'a bile çıktım ama kızım yooooğğk :((" diye çok seviyormuş, üzüntüsünden ölmüş gibi yapmak,
- "Başıma ne geldiyse Yavuz'un şımarık kızları Hatice ve Şah-ı Huban Ersoy yüzünden geldi" demeyip yine bu cicişlerin kapısını yalamak,
- En nihayetinde "Şah bile Lütfi'ye vermiş, bu bana vermediydi" hırsıyla, Rüstem'in bebeğini kaçırmak,

Vee, hiçbir işlev, akrabalık bağı, karı - kocalık, fakbadilik, mayışlı bir meslek kalmadığı halde senarist tarafından hala resmen alemlere ibret olarak dizide tutulmak!

İşte aşktan meşkten, çeşitli salaksal hareketlerden, gizli gizli The Calling - Wherever You Will Go gibi ergensel şarkılar dinlemekten vakit bulduğum zamanlarda bunu düşünüyorum dostlarım: ACABA DİZİNİN SONUNDA NİGAR TAHTA GEÇECEK Mİ HA SENARİST?

Esen kalın.

Edit: Selam, bu yüce imparatorluğu ben yönetiyorum. Bir sitem etmemle Nigar öldü, ne kadar mübarek bir insan olduğumu, "ol" dediğimin olduğunu umarım artık anlarsınız canıms:

http://dizifilm.com/haberdetay.asp?newsid=217056

4 Mayıs 2013 Cumartesi

MY: Hürrem noolur gel de bizi tokat manyağı yap - Part 2 Saray Villainları

Sevgili okuyucu beybi, bu bahar havaları bana hiç yaramadı, geçen cumadan beri dünya esneme rekorunu kırmaya çalışıyorum, kahveler, vitaminler bana mısın demiyor. Biri bir şey sorar da tam cevap verirken suratına karşı esnerim korkusundan insanlardan kaçar oldum, 1 haftadır etrafa son derece ebleh bakışlar fırlatıyorum, adeta algıda seçemeyecilik yaşıyorum çünkü mütemadiyen uyuyorum.

İşte bu yüzden tüm "Bir Muhteşem Yüzyıl cörtlemesi - Part 2" yazma girişimlerim "Lütfi Paşa.. Fena adam değil aslın..", "Şah-ı Ka (adını söylemeye üşendi)" şeklinde son buldu, ta ki bugün itibariyle sezon finaline sayılı bölümler kaldığını ve bu çeçe sineği ısırmış halimden son derece bezdiğimi fark edene kadar.

Malumunuz, Topkapı Sarayı denen ve bağı bahçesi olsun, mermer köşkü olsun bir şeriat devletinde bile bombastik aşklar yaşamaya ve fingirdemeye çok müsait, içeride hiçbir işi olmayanların bile "bizim Rusya Fonfiniler köyünden bi arkadaş buradaymış yaa ona bakacaktım :)", "ay nolur Hürrem'e yakından bakabilir miyisss?" diyerek kapıda kart bile okutmadan girip totolarını yaya yaya gezebildikleri bu mekanda sadece sultanların muffini Hürrem, kocası, tiki çocukları, ağalar ve kukuları günden güne kuruyan acuze cariyeler mutlu mesut yaşamıyor. Bir de işleri güçleri benim canım Hürremim'e küçük heyecanlar yaşatmak olan, hepsi birbirinden garabet ve cenabet adam ve karı takımı var.


                                              "Destekli sütyen kullandığını biliyorum cınım"

Hürrem tarafından tokatlanmaya doyamayan, yaklaşık 25 yıldır kadının Süleyman tarafından sevilmeyeceği, kendi yaşadıkları gibi bitli ve rutubetli bir yerlere gönderileceği, memelerinin tahtalaşacağı, bir sabah saçının sabit Mahidevran topuzu haline geleceği günü bekleye bekleye abızıtan bu Kezban ve Kamiller'i şimdi tek tek inceliyoruz canıms:

Hatice Sultan:
Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Kezbanlar Locası'nın kurucu başkanı olan Haticem, yaklaşık 35 yıldır saraydaki ağlak, memnuniyetsiz, kaşıntılı uyuz ve Bergensel varlığını ısrarla sürdürmekte olup, gerek eşine sadece Uğultulu Tepeler romanında rastalanan bir gam kasavet, gerek saray elbiselerinin altına yırtık siyah file çorap giyerek "İbrahim'in yası" bahanesiyle içine battığı gotikliği, gerek Cazibe Hanım'ın gündüz düşlerini aratmayan korkunçlu rüyalarıyla izleyenlere ufunet bastırmakta, Süleyman ve Şah da dahil tüm takım taklavat, çeşitli bahanelerle bundan köşe bucak kaçmaktadır.


                                      "Haticem gözünün yağını yiyeyim bu akşam keman çalma :(("


Önceleri akli dengesinin yerinde olmadığı pek de anlaşılamayan bu zat, sultan kızı olduğu ve sarayda tüm gün kaymaklı lokma tatlısı ve şerbetin dibine vurabileceği, yani obezlik yüzünden evde kalma gibi bir sıkıntısı olmadığı halde kuş kadar yemek yemekte, yıllardır halvet yüzü görmemiş Gülfem'in kafasını şişirmekte, İbrahim de İbrahim diye zafiyet geçirmekteydi. Kendisine kalsa ödlekliği yüzünden "Bini İbrihim'i virin" bile diyemeyeceği için Piri Paşa'nın veremli oğluyla evlendirilip gotikler gotiği bir hayat sürecekken, Hürrem'in çeşitli dedikoduculukları ve patavatsızlıkları sonucu İbrahim'le evlendirildi. Peki o yeminli bakire suratı güldü mü? Gerdek gecesi hariç asla. 


                                   "O kadar mesudum ki yüzüme kasap kapısı sinekliği örttüm" 

Peki ne yaptı? MY aleminin gelmiş geçmiş en taş adamı ile evlendirildiği için sevineceği yere, "ne yapsam da kocama kendimi boynuzlatsam, kusunç hüzünlere boğulsam?" diye kezbanlığın kutsal kitabını yazdı:
- "İbrahim sefere gitme yaaa abime söylücem, Emirgan'a pikniğe gidelim bugünnn :(("
- "Sen bir kölesin İbrahim taam ma? O yüzden şimdi kafamın zerre almadığı devlet meselelerini bana anlat :/"
- "İbrahim bak, futboldan nefret ettiğim halde sadece sana yaranmak için Parga Spor forması aldım aşqum :))"

Çok çeşitli olaylar neticesinde zavallı İbrahim bir gece ansızın yaradanına kavuşuverdi ve herifin ömrünü yiyen bu çarşamba karısı ne yaptı, pek tabi her zamanki gibi suçu Hürrem'e attı:
- "İbrahim beni boynuzladı çünkü Hürrem Nigar ve İbrahim'i Barbie ve Ken gibi tutup öbüştürdü :("
- "İbrahim öldü çünkü Hürrem abime atıl Süleyman dedi :(("
- "Ay çok fena kaşınıyorum galiba Hürrem yatağıma kaşıntı tozu serpmiş :("


                                     "Osmanlı'da Ruh Emiciler, Cilt 1: Hatice - J.K. Rowling"

Şu günlerde yeni ve yine taş bir kocayla evlendirilen Haticem, "amaaan yetti bu şiir kaseti şarkıcısı hüznü, gezeyim, yeni kocayla Türkbükü'ne akayım" diyeceği yerde, üst düzey frijit ve bayık halini ısrarla muhafaza ediyor.. 

Şah-ı Huban Sultan:
Önceleri hanımefendi ve güzel bir genç kız olan Şah-ı Huban'ın değişimi, Yavuz'un tüm kızlarına mavi boncuk dağıttığını öğrendiğimiz İbrahim'e aşık olması, fakat İbo yerine buluna buluna Eminönü'nde "Maşallahmatik gelmiştir" diye satılan Lütfi Paşa'yla evlendirilmesi ile başlıyor, ve son darbe olarak her ortamda ve her anlamda (saray, çeşitli köşkler, kanepe, mutfak tezgahı) çılgın atabileceği İbrahim'le, kendisi yerine Hatice'nin evlendirilmesi ile tamamlanıyor ve o artık bir Maleficent:


                        "14 günlük yoldan geldim ama kafamdaki hörgücü hiç çıkarmadım hah :/"

Doğada bir Şah-ı Huban'ın gündelik salınımları:

- Sabah 05:00'da uyanıp, kendisi gibi merinos koyunu saçlı kardeşi Hatice'nin suratına maruz kalarak kahvaltı etmek, arada Hatice'ye çok salak olduğunu, bir işe karışmamasını ima etmek, ve tabi günün berbat başlaması,
- Lütfi Paşa ile evli olduğunu hatırlayıp suratını ekşitmek,
- Türk kahvesi içerken "Hımmm bugün biraz Hürrem'e sarayım bari" demek. Köşede uyuz uyuz oturan Hatice'ye bakıp "bunu nasıl başımdan atabilirim mk" diye düşünmek,
- Lütfi Paşa ile bir cinsel hayatı olmadığını hatırlamak ve ağdayı ertelemek, 
- Nigar ve Mercan gibi çeşitli trolleri huzura kabul etmek,
- İçten içe Hürrem'e oturmaya gitmek istemek ama yapamamak,
- "Benim kız vardı Esmehan, nerelerde sürtüyor acaba yine yok?" diye bir saniyecik düşünmek,
- Giyinip kuşanıp saraya gitmek, abiye çeşitli yalakalıklar, sarayda Lütfi Paşa'ya maruz kalmadan hemen hareme yönelmek ve Hürrem'e bir iki laf sokmak,
- Bir yandan "belki varlığı kocamı kaçırtır" diye Hatice'yi kendi sarayında tutmak, bir yandan da "Hürrem bu sefer bitti, öldü" diye Hatice'ye umut vererek kalp ritmini bozmak suretiyle öldürmeye çalışmak,
- Mihrimah'tan çeşitli tikisel aşağılamalar işitmek,
- Lütfi Paşa'nın korkunç varlığını ve sakallarını düşünüp migren tutması,
- Kendisi kocasından kaçmak için bekaret kemeri taktığından mütevellit, tüm karı - kocaların böyle olduğunu düşünmek, Süleyman'ın Hürrem'den soğuyacağını sanmak,
- Mercan Ağa'nın aşık ve maşuk bakışlarını zerre anlamamak, anlasa bile "ay saçmalamasın çüksüz :D" demek,
- İbrahim'i düşünerek kombinezon ve babydoll çeşitleri denemek, Lütfi gelesiye hemen geceliğin altına uzun pazen don giymek,
- Başı ağrıdan çatlasa bile Lütfi'ye vermemeye bahane olur diye Apranax içmemek, 
- Lütfi ve Hatice ile aynı evde oturduğunu düşünüp kendini camlardan atmak, sokaklarda çıplak koşmak istemek,
- Ele güne karşı "1 tane doğurabildim galiba kısırım galiba ya" demek, "Lütfi yerine çalı çırpıyı tercih ederim haha" dememek,
- Mercan gelse de iki laf etsek diye beklemek, fakat onun yerine Lütfi'nin yine gelmesi, görmemek için Lütfi'nin başına kese kağıdı geçirmek ama sakalların kese kağıdından taşması,
- Rüyaya yatmak.


                                 "Toprağın doldurmasına razıyım, yeter ki sen yaklaşma Lütfi"


Esmahan Sultan:
İlk geldiğinde Mihrimah kepazesinin azgınlığına, çingeneliğine, cazgırlığına ve salaklığına karşın tam bir asilzade gibi duran bu kızcağız da zamanla Mihrimah'a baka baka en az onun kadar uyuz ve obsesif bir zengin bebesi haline geldi, hele hiç üşenmeyip, "aman eteklerim su olur vıcık vıcık" demeyip üstünde koca kaftanla Mihrimah'a laf sokmaya gittiği hamamda kafasını taşlara vurduktan sonra iflah olmaz bir azgın bakireye dönüştü. O saatten sonra saraydaki asli görevi, her sabah karga bokunu yemeden, kendisi ağzına iki lokma bile atmadan hareme gelip, köşelerden bacalardan çıkıp "Kaşlı gözlü, döşü kıllı Bali Bey'le ben evleneceğim, zaten o seni cücesin diye beğenmiyor zaaaaa :D", "Ayyy canım Rüstem Paşa'yla evleniyormuşsun, sana nişanında Feriha Kolyesi, düğününde Şehrazat küpesi takacağım :P" demek haline geldi. 

                                        "Mihrimah'tan daha uzağa işeyebiliyorum yaşasınnn :))"

İlk geldiğinde seni çok sevsem de, şu an tam bir uyuz Almancı akraba kızına döndün Esmahan. Ve biliyor musun, o çeşitli vücut sıvıları yarıştırdığın Mihrimah senin hakkında bir "Ağalar! Esmahan'ın götünü kesin bana getirin" dese, haremde "Esmahan 20 seans lazer epilasyona gitti ama tık yok" diye dedikodu çıkarsa sen bittin kızım.. Bittin.

Mercan Ağa:
Dizinin sonunda zaten yıllardır kukusu mühürlü yaşamaya alışmış aşkitosu Şah-ı Huban'la kavuşmalarını ve tam bir Türk kızı hayali olan "evlendikten sonra bile cinselliksiz aşk" yaşamalarını istediğim bu halterci pudrasına düşmüşcesine beyaz belediye direği kılıklıyı, Hürrem'in tarafında olsa gayet severdim mesela. Tam sevdiğim yancı tipi çünkü: Zeki, sinsi ve köpeksi. 
Fakat bu salak da Şah-ı Kaban'a o kadar aşık ki bir kez bile "Mercan diye isim mi olur mk, iyi kötü erkeğim bari M'yi atıp Ercan koysaydınız?" bile demiyor. Yüzünde daimi bir Leyla Hanım'a bakan sahte Tosun Paşa bakışıyla "Ah caanıım, o zımpara gibi görüntüsünün altında tam bir kız çocuğu. Bir emrin var mıydı? Emret o hacı baba kılıklı kocanı boğazlayım, sonra biz kavuşalım Kabanım :(" diye Şah'ın etrafında dönüyor da dönüyor.


                                        "Yine Kaban'ımı ellemeye gelmiş Medeni Karpuz Lütfi"

Canım ben sana söyleyim o kız sana bak-maz, yine de, Hürremim'e çeşitli götlükler yapmana rağmen dizinin sonunda kavuşmanızı, Esmahan'ı başınızdan atmak için 70'lik bir paşayla evermenizi ve mutlu olmanızı diliyorum.

Ve son zamanların en büyük villainını iftiharla sunarım:

Lütfi Paşa:
Her bakışından ve dahi mimiğinden "Karım güzel ama salak.. Abisi hünkar ama o da salak.. Hatice, ahaha bitch please.. Hürrem akıllı ama memeleri çok açık tövbe estt.. En akıllı benim, devleti bana bıraksalar keşke.. Meh meh.. Lütfili Devleti.. Çogzel oldu ha.. Peh, benim karı bu gece de vermeyecek anlaşılan, gideyim de yatayım." ifadesi akan bu adam sarayın gelmiş geçmiş en boynu tutuk ve en komiksel beybilerinden biri.


                                   "Kel Süleyman bir şeyler diyor zinhar iplemiyorum, maşallah"

Ortalama bir Lütfi'nin habibatında bir günü:

- Cinsel hayat olmadığı için gece bol bol dua edip akabinde fosur fosur uyumak, bebeksi bir ciltle uyanmak,
- "Sakallarımın dibi gelmiş mi" diye kontrol etmek, itinayla dipleri siyah, uçları beyaz bırakmak, bu fikri de Pinterest'ten bulmuş olmak,
- Başında giyimi kuşamı ile ilgilenen bir hanımı olmadığı için giyilmekten kokuşan kürklü takımı yaz demeden kış demeden üstüne geçirip sarayın yolunu tutmak. Hatice'nin bet suratına maruz kalmamak için evde kahvaltı etmeden sıvışmak, ekmek arası yemek,
- En son ne zaman halvet olduğunu hatırlamak için taa eskilere, Esmahan'ın temellerinin atıldığı geceye gitmek,  "çok sheqil adamım, Şah-ı Huban neden çalı çırpıyı tercih ediyor" diye düşünüp anlam verememek,
- Divanda kafa 45 derece açıyla eğik şekilde "ufff ne saçmalayacaklar acaba" diye dinliyormuş gibi yapmak, çeşitli paşalara çeşitli laflar sokmak,
- Süleyman'a bakıp "gözleri de kenafir gibi tövbestaağ" diyip içinden nazar duası okumak,
- "Ne yapsam da çok östrojenli turuncu karının adamlarını gözden düşürsem" diye düşünmek, 
- "Bu gece Elizabeth'e veda eder miyim acaba?" diye umutla eve gitmek, 
- Bakmak ki Şah'ın kapı duvar, ev adeta bir Notre Dame Manastırı, hemen "abazalığa karşı en etkili dualar" kitabesini açıp okumak,
- Hatice'ye iyi geceler dilemek zorunda kalmamak için Adnan Ziyagil gibi erkenden yatmak, uyumak ve uyumak..


                              "Biz o Esmahan denen çocuğu nasıl yaptık bi hatırlatıver hele"


Çok yakında burada: İbrahim, keşke Süleyman değil ben uyurken infaz edilseydin bebeyim :(

Esen kalın, bahar geldi, aşık olun..