5 Nisan 2013 Cuma

Üniversiteye girişte hayati soru: "Ailenle mi yaşıyorsun?"

Evet sevgili arkadaşlar, Le Blog de Isolde olarak bugün "üniversiteye başlayacaklar için el kitabı" şeklinde, aslen Beetlejuice'daki Handbook For the Recently Deceased'ten esinlendiğim eserler silsilesinin ilk partı ile karşınızdayım: "Ailenle mi yaşıyorsun, peki ailen seni çok sıkıyor mu (sanki sosyal hizmet görevlisi ya haspam, sana ne?), gece dışarı çıkabiliyor musun?" soruları, soranların tabiatları ve habitatları, bu sorular sonucunda yaşayacağınız birbirinden bombastik kıyaslanmalar ve olaylar.

Şimdiiii, bu yazıyı okurken beni Beetlejuice'daki yeni ölü avutucusu ve yol yordam göstericisi Juno olarak farz edebilirsiniz:

                                 "canım kendini bunlara üzersen tokat manyağı yaparım seni"

Adeta "tuzu azaltacaksınız" gibi, her genç kızın hatta genç erkeğin hayatının bir anında mutlaka duyacağı bu soru ile karşılaşmam seneler öncesine, tüm yabancı dil hazırlık sınıfı boyunca gülüp eğlenen, hoplayan zıplayan şahsımın 1. sınıfa geçtiği yaz üniversitedeki ve hayatındaki ilk ciddi ilişkisine adım attığı, yani "sevgili yaptığı" zamana tekabül eder. Yıllar sonra o zaman dilimini şöyle anıyorum: "Olmaz olsaydı amk".
Tabi o zamanlar böyle amk gibi nahoş kalıplar kullanan bir insan değilim, çok iyi bir liseden mezun olmuş, çok iyi bir üniversitenin süper olmayan ama gelecek vaad eden bölümlerinden birine 2. denemesinde girmiş, çocuksu, hayattan umutlu bir bireyim, tüm hazırlık sınıfı boyunca aynı elemanla bakışan ama çıkamayan, buna üzülen ama sorun da etmeyen, kelimenin tam anlamıyla şen şakrak bir zat-ı muhteremim. Ve o yaz yıllar boyunca hayatımın en büyük aşkı zannedeceğim kişiyle tanışıyorum (tabi bu hayatının en büyük aşkı mevzuuna kahkahalarla gülmem yıllar sonra gerçekleşiyor), o zamanlar Msn Messenger olsun, üniversite forumları olsun çok moda şeyler, tanışmalar, yazışmalar derken cidden imasını anlayamayacak kadar pür-i pak olduğum o soruyu duyuyorum: "Ailenle mi yaşıyorsun? Peki gece çıkabiliyor musun? Peki şu bu, peki bikbikbikbik?". Allahaşkına benim cevaba gelin:
"- Evet ailemle yaşıyorum, ailem beni sıkmaz çok güvenirler bana, akşam da 21:00'a kadar dışarıda kalabiliyorum :))"
Hahahahahahah, 21:00, allahın salağı!

Başımdaki yağmur bulutu da bu "umut ya da gelecek vaad etmeyen futbolcu" imajıma rağmen yine de tanışıklığımızı bitirmiyor ve "çıkmaya" başlıyoruz. Burada bir es verelim, ilişkinin her çeşidinde, bu ister arkadaşlık, ister sevgililik, ister ebeveyn - evlat ilişkisi olsun, tek bir cümleyi asla duymayacak şekilde davranın. Sonunda insanlar sizi kötü ansınlar, "beni çok üzdü/ çok çektirdi/ allah onun belasını versin/ çükü düşsün/ memeleri kurusun" desinler, ama dikkat edin, acıdan, üzüntüden ya da unutamamaktan değil sadece nefretle karışık bir kurtulmuşluk hissinden dolayı "keşke onu hiç tanımasaymışım" demesinler. Bu bir tanış için sarf edilebilecek en hazin, en dipte cümle kalıbıdır bence, aman aman.

Ne diyorduk, evet ailemle kalan bir "ezik" olarak, adeta Hürrem'in intikam için duran kalbinin aşk için yeniden çarpacağını nereden bilebileceği gibi, ben de meğerse Kontes Bathory'nin erkek biriktirip kanlarında banyo yapan versiyonunun, İstanbul'un içme- sıçma mekanlarına, yani emlakçıların tabiriyle merkezine çok yakın bir muhitte kirası, faturası bilmemnesi bu koleksiyon tarafından imece usulü ödenen ve kapısında bozuk bir turnike bile olmayan bir evde tek başına yaşayan, ortamların en popüler, en aranan, yurtta aynı odada kalan adamların çıkmak uğruna birbirine girdiği kızının terkettiği eski sevgilisinin yeni sevgilisi, yani "talihliler talihlisi" olduğumu ve bu aileden ayrı ev, ortamların aranan bilmemnesi mevzularının pre intermediate düzey kadın - erkek ilişkilerinin temel taşlarından biri olarak kaktırıldığını nereden bilebilirdim ki a dostlar?

İşte ancak Aronofsky filmlerinde kendine yer bulabilecek bir psikolojik olarak göçme ve zıvanadan çıkma sürecinden sıyrılmanız için size birkaç tüyo:

- Ailenle mi yaşıyorsun? (Kaçın)
- Gece dışarı çıkabiliyor musun? (Kaçın)
- Yani şimdi senin beni kıskançlıktan deli edecek, hepsi de kanka ayağına yatan fakat sana ertesi gün "ühühühü ama çok sarhoştum, bağırma bana ben küçük bir kız çocuğuyum" diyeceğin şeyler yaşatan şövalyelerden kurulu bir erkek çevren yok mu? (Direkt sorulmaz, ima edilir - Ölü taklidi yaparak kaçın!)

Kaçmazsanız inanın bu kıyaslamalar alıp yürüyecek, ve kendinizi sadece evden okula - okuldan eve gidip geldiği için bir kızın/erkeğin "oh mon dieu, ne kadar da ezik!"; fakat  herhalde "yabancıya gitmemeyim :))" gibi iyi ve ciciş bir niyetle aynı odada kalan iki heriften biriyle yatakta tepişirken diğerini kaşla göz arasında ayartıp, birbirlerine düşürdükten sonra karşılarında keyif sigarası tüttürenlerin ise "asla unutulamayan ve bunun bize yaptıklarını yeni sevgilimizin dünyasını burnundan getirerek teselli bulabileceğimiz müthiş kız :("  olarak değerlendirildiği bir alternatif cehennemde bulacaksınız sevgili mini mini birler, ya da yaşınız kaçsa.

Şu cümleyi duymuş insanım:
- Şu an çıktığı çocuk öküzün biriymiş, onu teselli etmek için ekledim konuşuyorum sadece. (şutladığı elemanın yeni sevgilisi olduğunu öğrenince yavşamakta gecikmeyen kız ve kızın cami altı tuvaletlerden bile daha umumi evine gitme fırsatını kaçırmak istemeyen erkek arkadaşım koalisyonundan çıkan bir cümle)
O zamanlar şimdikinin yarısı kadar bile aklım olmadığı için ben diyemedim, ama siz yapın:
- Ninja Kaplumbağalar'daki Krang'e benzeyen o tiple kendi hür iradesi ile birlikte oluyor ve dahi yiyişiyor farkındaysan şekerim? Herhangi bir berdel, töre, beşik kerti yüzünden değil? Ne tesellisi mal?

Sadeddeki salaklığa gelirsek, kıymetli ömrümün yaklaşık 10 ayı, kendimi bir arkadaşım yapsa "seni katranda bekletilmiş meşe odunuyla sabahlara kadar döverim" diye tehdit edeceğim şekilde,  bir "200 beygir" ile ölesiye kıyaslamak ve "onun gibi olsam ben de sevilirdim, kıskanılırdım böhühühühüüğ" gibi gibi hezeyanlarla geçti, bu süre içerisinde başıma gelenler:

- Mis gibi evimi bırakıp yüz yıllık küflü bulaşıkların fink attığı (hatırlatma: başak burcuyum), çoraplarımla, çıplak ayaklarımla doya doya basamayacağım yurt odalarına ya da bitli sidikli öğrenci evlerine çıkmak için babamı razı etmeye çalışmak ve babam ikna olur gibi olunca "napıyorum ben lan?" diye vazgeçmek.

- Festival var bahanesiyle 3-4 gün Taksim'de sabahlamak ve ertesinde şiddetli zatürre başlangıcı geçirip hayattan ve biradan illallah etmek,

- Femme fatale havalarında giyinip süslenip sonra da yiğidin harman olduğu bir ana kampüste "niye herkes bana bakıyor mınako, bi yerim mi açık kalmış?" diye tuvalete koşmak,

- Yine bu yiğidin harman olduğu yerde "ah ne çok erkek kankam var canıms :))" şekilleri almaya çalışıp bir ton "Bi kahve içelim mi Merve?", "Böğütay'a o konuda ben de çok kızgınım canım, istersen bu akşam kafa dağıtabiliriz" heveslisini başıma sarıp "hahahahahassssktir" diyerek kendi kız dolu fakülteme seyirtmek,

- En nihayetinde kendimi kıyaslamaktan ve öykünmekten kavimlerden bile daha çok helak olduğum kişinin, bol etekten kesilip kısa şorta çevrilmiş çuvaldan hallice bir Rio Karnavalı kostümüyle, erkek nüfusu olarak Türk Telekom Arena ile yarışabilecek yegane yerlerden birinde çimlere uzanmış ve bacaklarını, çömelmiş çamaşır yıkıyorken sırt üstü düşmüşçesine açarak güneşlendiğini görünce kendime "işte insanoğlunun aptallığının sınırı keşfedildi, ben bilime kurban olayım, sen rahat uyu Einstein" diyerek bu eziyete bir son verdim. Siz bir insanı genital sisteminden tanımak nedir biliyor musunuz? Ben biliyorum :(((

Sonuç: O sene 2. dönem tüm derslerden sıfırı görmem, uzayan bir okul, uzaklaşan arkadaşlar, yıllar boyunca "kesin bana bir komplo kuruluyor, bana üç vakte kadar dört" diye yastığının altında hançerle uyuyan Osmanlı Paşası, Venedik Dükü, Cambridge Düşesi gibi her potansiyel ilişkiye karşıdakinin bana kurduğu bir tuzak, her adama ise Model denen grubunun korkunç şarkılarındaki 1 ayda 10 kişi alabiliteye sahip ve "ağladım bu gece, elimde boş şişe, ah ben aslında çok masumum tamam mı, sonra da arkadaşımın sevgilisi ile cicişçe yattım zaten hep bu ürkeklik ve masumiyetten :(("  kızlarından biri tarafından hayatı dütüldüğü için benim hayatımı da cehenneme çevirmek isteyen sinsi pislik gözüyle bakmam, tüm bunları atlatabilmek için çok çetin bir mücadele vermem.


                                 "Tabi ki artık bunları anlatırken anırarak gülüyorum. Ha-ha"

Ya, gördün mü? Bir soru ile insan nereden nereye geliyormuş sevgili okuyucu?
Şimdi sen eğer benzer bir durum yaşıyorsan ve kendi hayatını ve güpgüzel ilk gençlik yıllarını kendi elinle deşmek üzereysen mail adresi isoldeintheattic@gmail.com, hemen bana yazıyorsun ve ben gelip seni tereyağı tulumu gibi çalkalıyorum cınıms.

Bir Isolde kolayına "Koy g.tüne rahvan gitsin felsefesi gurusu ve güneşi" olmuyor.
İşte bunlar hep "good tragedy", esen kalın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ve sahne sizin